Bireysel “hataların” koca normlara uzandırılıp “Aman canım, çalıyor ama çalışıyor.” dogmasına dayandırılan, ucu boş değnekle ayakta tutulan sus gemisine “hak, hukuk, adalet” gediği açıldı. Nasıl afili bir cümle ama! Tabii..
Bireysel “hataların” koca normlara uzandırılıp “Aman canım, çalıyor ama çalışıyor.” dogmasına dayandırılan, ucu boş değnekle ayakta tutulan sus gemisine “hak, hukuk, adalet” gediği açıldı.
Nasıl afili bir cümle ama! Tabii bu paragraf kısaltılıp “İktidar bu sefer, bu defa yanlış ata oynadı.” da denebilirdi. Yahut, “Kendi ayağına sıktı.” deyimi de cuk oturabilirdi. Fakat anayasa maddesi paylaştığı için birilerini ansızın evinden aldıran bize neler yapmaz, değil mi?
Esasen tüm mesele işte bu soru: İktidarın sınırı nedir? İhtimal üzerinden yaptığı kısa bir hesaplamanın sonucunu beğenmezse iş nerelere gidebilir?
Oldu ya, İmamoğlu seçildi; o zaman ne olur? Sorusu bir düştü iktidar gündemine, korktuğu da oldu: Adaylığı açıklandı. Aynı gün, aşağılık bir katilin iki dirhem bir çekirdek kamera karşısında barıştan söz ettiği anlar yer aldı basında.
Peki, İmamoğlu’nun suçlarından biri nedir? Örgüt kurma.
Peki, Öcalan ne? Sadece pişman…
Yolsuzluk, terör gibi konuları halkın unutma hızını biliyoruz. Ve halk bunları unutur mu? Evet.
İmamoğlu hâlâ Cumhurbaşkanı olabilir mi? Kesinlikle.
Net bir adım için ne yapılmalı? “Yok yok, kâğıt değil o, diplomayla ne alakası var; sıkıştırılmış pudradır o.” deyip elinden alınmalı. Ve alındı.
Öyle bir sabah uyanırsınız, oturduğunuz ev, arabanız, diplomanız ortadan kaybolmuş… Ve sebebini öğrenemeyebilirsiniz.
Elbette İmamoğlu’nun suçlu olma ihtimali göz ardı edilmemeli. Yani gerçekten tüm suçlamalar belki de doğrudur, sadece iddia değildir. Fakat rakip eleme konusunda çok üstün “delil toplama” yeteneğine sahip bir iktidarın olduğunu; öyle, kâğıtlı belgeler bir köşeye dursun, bu gençler ne siyasilerin ne ifşalarını gördüğünü düşünürsek… İmamoğlu dosyası hakkında sadece başlıklarını bilmek, basında çarşaf çarşaf belgelerin servis edilmediğini görmek; halkın ikna olmayışını da yadırgamamak lazım.
Asıl sorgulanması gereken bunlar değil.
İmamoğlu’nun yerel seçimlerde iki kere mazbata almak durumunda kalması…
Deprem önlem çalışmalarında kapı dışarı bırakılması…
Sürekli, tabiri caizse, “üvey evlat muamelesi” görmesi…
Artık son noktada da diploma iptali.
CHP seçmeni bile kendi içinde aday netliğine gitmemişken, iktidarın Ekrem Bey’e olan takıntısı… Ve maalesef ki iktidarın bu takıntısı, Ekrem İmamoğlu’nu bir kahramana çevirdi.
Bizler mağdurun yanında olmaya bayılırız zira. Türk halkının genetik mirasıdır bu. Tıpkı Sayın Erdoğan’ın siyasi hayatında başına gelenleri halk desteği ile atlatması gibi. Şüphesiz ki İmamoğlu’nun akıbeti, şu anki iktidarla da paralel olacaktır:
Yeterince mağduriyet yaşadıktan sonra kendini haklı gören bir avuç insanın halktan kopuşu…
İtibara yatırımı helal görülmesi…
Umarız Ekrem Bey “güç zehirlenmesini” yaşayıp iktidarı bir hırs oyunu değil de bir görev olarak görür.
Tablo aksini söylese de, yarını görmek bu topraklarda hiçbir zaman kolay olmamıştır.
Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı olabilir mi?
Recep Tayyip Erdoğan koltuktan vazgeçer mi?
Bir sonraki seçimde gündem ne olur?
Bilinmez. Fakat memleketçe öğrendik ki Silivri soğuk değil.
Ve bir gün uyandığınızda birileri diplomanızı iptal etmek isterse, buna müsaade etmeyecek koca bir memleket var arkanızda.
Şükürler olsun ki hâlâ kızınca çok güzel oluyoruz.