Bugün hâlâ sokak köşelerinde, sosyal medya mecralarında “örtünme hakkı” üzerinden tartışmalar dönüyor. Ancak bu konu ne yeni, ne de belirsizdir. Tarih, açık şekilde kayda geçmiştir: 2 Nisan 1892’de, Müslümanların gözünde..
Bugün hâlâ sokak köşelerinde, sosyal medya mecralarında “örtünme hakkı” üzerinden tartışmalar dönüyor. Ancak bu konu ne yeni, ne de belirsizdir. Tarih, açık şekilde kayda geçmiştir: 2 Nisan 1892’de, Müslümanların gözünde dindarlığıyla mümtaz bir yeri olan Sultan II. Abdülhamid, kara çarşafı yasaklamıştır.
Evet, yanlış duymadınız. Yasağı koyan bir laik yönetim, Batıcı bir zihniyet, cumhuriyet devri, Mustafa Kemal Atatürk veya tek parti iktidarı değil; Muhafazakarların gözde padişahı Sultan II. Abdülhamid’dir. Ve gerekçesi çok nettir: Güvenlik ve Gelenek dışılık.
Çünkü II. Abdülhamid, cuma selamlığı sırasında çarşafa bürünmüş kadınları görmüş, bu kıyafetin İslami ölçülerle örtünme değil; adeta Hristiyan matem giysisi olduğunu beyan etmiştir. Çarşaf, şeklen bile İslam’a değil, gayrımüslim geleneğe benzemektedir. Üstelik bir örtünme değil, bir kamuflajdır.
Dahası, bu çarşafın erkekler tarafından da kullanıldığı ve suç işlemek için istismar edildiği dönemin fermanında açıkça ifade edilmiştir. Bir erkek, çarşafa bürünüp kadın kılığında eve girmiş, kadına saldırmış ve hırsızlık yapmıştır. Devletin, milletin namusuna göz diken her kılık, ister sakal olsun, ister çarşaf, ister sarık – durdurulması gerekir.
Bazı tarihçiler daha ileri giderek bu yasağın arkasında bir başka meseleyi işaret eder: II. Abdülhamid’in tahta geçişinin ardından kardeşi V. Murat’ı kaçırma girişimi çarşafla yapılmıştır. Kadın kılığına giren adamlar, padişahın güvenliğini delmeye çalışmıştır.
Çarşaf ne İslamî bir zorunluluktur, ne Türk örfüdür, ne de güvenli bir tercihtir. Hristiyan mateminden devşirilmiş, Arap çöl kültürünün bize dayattığı bir giysidir. Türk kadını tarih boyunca başını örtmüştür ama yüzünü asla karartmamıştır.
Bu mesele bir giyim veya dini sebeplerle tartışmak mühim değildir. İsteyen, istediği dini istediği gibi yaşayabilir. Fakat söz konusu güvenlikse muhafazakarların gözde padişahı bile yasak koymuştur.
Peki bu yasak Mustafa Kemal Atatürk tarafından koyulsaydı. Bunun bir güvenlik gereği olduğunu insanlara anlatabilir miydik?
Çarşaf’ın yasakladığını fermanın günümüz Türkçesine basitleştirilmiş çevirisi;
Bugün cuma selâmlığı töreninden sonra Teşvikiye’deki silâhhâneyi Padişah Hazretleri teşrifle oradan saraylarına dönerler iken yolda, tuhaf bir şekilde bellerinden bağlı siyah çarşaflara bürünmüş ve yüzlerini de siyah renkte ve gayet ince peçelerle örtmüş bazı kadınlar gözüne ilişmiş, bunların örtünmemiş denilecek halde açık saçık bulunmalarına ve âdeta matem elbisesi giymiş Hıristiyan kadınlarına benzemelerine bakılarak birden bire İslâm olduklarında tereddüt buyrulmuştur.
İzaha muhtaç olmadığı gibi büyük İslâm devletinin ayakta durması, devamı ve yükselmesi kadın ve erkek bütün Müslümanların her türlü hal ve hareketlerinde şeriatın yüksek hükümlerine son derece dikkatle uymalarına bağlı olup aksi hal Allah esirgesin gerek fertler gerek devlet için maddî ve mânevî sonsuz zararlara sebeb olacağından İslâm kadınlarının Allah’ın emirlerinden bulunan örtünme usul ve kaidelerine fevkalâde dikkat ve itina etmeleri lüzumunu beyana hacet olmadığı, bu çarşaflar ise İslâm kadınlarınca örtünmeye aslâ uygun ve müsait olmadığı gibi bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından da bir fesat ve melânet perdesi olarak kullanılmakta olup hatta geçenlerde bir erkek bu suretle çarşafa bürünerek kadın kıyafetinde silâhlı olarak bir eve girip içerdeki kadının üzerine hücumla çaldığı eşyayı pencereden arkadaşına atarak savuşmuş olduğundan dindarlık ve maslahat bakımından meydanda olan zararlarından ötürü icap edenlere münasip bir şekilde anlatılıp tenbihlerde bulunmak suretiyle kadınların çarşaf giymelerinin yasaklanması Padişah emri iktizasındandır. Bu hususta emir sahibinindir.